Rüyalar Denizi

Gece, derin bir sessizlik içinde Elif’i kucaklarken o, rüyalarla dolu bir dünyaya adım attı. İlk sahne, uçsuz bucaksız bir deniz kıyısında başladı. Ayakları çıplak, kumların arasında dolaşıyordu. Hafif bir meltem yüzüne vuruyor, denizin tuzlu kokusu içine doluyordu. Uzakta, akşamüstü güneşi denize doğru eğiliyor, gökyüzünü sarıdan pembeye boyuyordu. Güneşin son ışıkları denizin dalgalarıyla dans ederken, Elif kendini bir masalın kahramanı gibi hissediyordu.

Bir anda, rüya içinde başka bir rüyaya geçti. Şimdi akan bir suyun kenarında oturuyordu. Su berrak ve sakindi, altında yatan taşlar birer mücevher gibi parlıyordu. Elleriyle suyun serinliğini hissetti. Akan suyun sesi, ruhunu dinlendiriyor, hayallere dalmasına olanak sağlıyordu. Kendini özgür hissediyor, sanki dünyadaki her şeyden sıyrılmış gibi hafifliyordu.

Sonra, bir kuş gibi uçmaya başladı. Kanatları yoktu ama havada süzülüyordu, şehirlerin üstünden geçiyor, dağların zirvelerine dokunuyordu. Altında uzanan manzaralar, rüyasındaki özgürlüğün sınırlarını çiziyordu. “Bu gerçek olamaz,” diye düşündü, ama düşüncesi bile onu durduramadı.

Rüyaların içinde rüyalar vardı ve her biri bir diğerine açılan kapılar gibiydi. Her geçişte yeni bir macera, yeni bir duygu bekliyordu. Elif, son rüyasında tekrar deniz kıyısına döndü. Bu kez deniz sessizdi, dalgalar dingin bir huzur taşıyordu. Ufukta güneş tamamen batmış, gökyüzü yıldızlarla dolmuştu. Elif, yıldızların parlaklığına baktı ve içinde tarifsiz bir huzur hissetti.

Uyandığında, rüyanın etkisi hala üzerindeydi. Kalbi özgürlüğün hafifliğiyle atıyordu. “Belki de gerçek dünya da bu rüyanın bir parçasıdır,” diye düşündü. Günbatımını izlemek için sahile gitmeye karar verdi. Belki rüya ile gerçeğin kesiştiği o ince çizgiyi bulabilirdi. Belki de özgürlük, yalnızca rüyalarına sığdırabildiği bir armağandı.

Bu düşünceyle gülümsedi. Güneş batarken hayallere dalmak için deniz kıyısına doğru yola koyuldu.

 

Yorum bırakın