işte yaşlı kadının hikayesi:

Bir zamanlar, küçük bir kasabanın kenarındaki eski bir evde yaşayan yaşlı bir kadın vardı. Adı P…. ‘ydi. Yıllar önce geçirdiği bir hastalık nedeniyle artık yatağa bağlıydı ve günlerini tek bir odada geçiriyordu. Bu oda, onun dünyası olmuştu. Penceresinden dışarıyı seyreder, mevsimlerin değişimini izlerdi.

P….. nin odasında en sevdiği köşesi pencere kenarıydı. Orada, büyükannesinden kalma eski bir çiçek saksısı dururdu. Her sabah, elindeki küçük suluk ile bu çiçeği sulardı. Çiçeğin yapraklarına dokunmak, ona hayatın hala devam ettiğini hatırlatırdı. Konuşamıyordu, ama çiçeğiyle sessiz bir iletişim kurmuştu.

Günler, haftalar ve aylar böyle geçip giderken, P….. ‘nin en büyük tesellisi penceresinden gördüğü manzaraydı. Kuşların cıvıltısı, rüzgarın ağaç yapraklarını hışırdatması, yağmurun cama vurması… Tüm bu sesler, onun yalnızlığını bir nebze olsun hafifletirdi.

Yemek vakti geldiğinde, P…… ‘nin önüne yemeği konurdu. Sol eliyle yavaşça yatağın kenarına oturur ve yemeğini yerdi. Her lokma, onun için bir mücadeleydi ama asla pes etmezdi. Hayatın ona sunduğu zorluklara karşı hep dirençli olmuştu.

Bir gün, pencerenin önünde otururken, dışarıda oynayan çocukları izledi. Onların neşesi, ona kendi çocukluğunu hatırlattı. O da bir zamanlar bu kadar enerjik ve hayat doluydu. Şimdi ise, sadece anılarla yaşıyordu. Ama bu anılar, onun en değerli hazinesiydi.

P….. nin hikayesi, yalnızlık ve zorluklarla dolu bir yaşamın içindeki küçük mutlulukları anlatıyordu. Her sabah çiçeğini sularken, her gün pencereden dışarıyı seyrederken, hayatın küçük güzelliklerini keşfetmeyi öğrenmişti. Ve bu küçük anlar, onun için birer umut ışığı olmuştu.

Umarım bu hikaye hoşuna gitmiştir

Yorum bırakın